6 Nisan 2010 Salı

Türk Tarihinin Özeti..!




-Oğuzhan’dan başlayan Türk tarihi gözlerimin önündeydi;

”Tanrının kırbacı”dedikleri Atilla ünlü kılıcını çekmiş, Avrupayı titretiyordu.

Alpaslan’ın Diyojen’i perişan edişini görür gibiydi.

Atını denize süren cengâver Fatih'in topları Bizans’ın surlarını dövüyordu.

Bir insanın pasaportla gezemeyeceği ülkeleri kısacık saltanatında ülkesine katan Yavuz, Sina Çölünü geçiyordu.

Her bahar “Bize mi sefer yapacak?”korkusuyla Batılıların rüyalarına giren Kanuni Mohaç’ı geçmiş, atını mahmuzluyordu.

Ele avuca sığmayan akıncıların ufuklardan ufuklara yankılanan naraları duyuluyordu.

İşte bu sonsuz enerji, muhteşem tarih, çuvalların içinde titreyen sıska vücutlara dönmüştü!

Çanakkale’de direnişi ölümden önceki son savleti olabilirdi! Bu morarmış ellerin, yüzlerin, bir torba kemik haline gelmiş vücutların kaderi toprak olmaktı.

Kulübenin kapısı açıldı, bastonuna dayanarak bir kocakarı dışarı çıktı ve bağırmaya başladı:

”Gazanfer! Mücahit! Muzaffer!” Çocuklar kulübeye doğru koşarken Mösyö Valentin’in yüzü ciddileşti, bakışları değişti, arkalarından bakarak mırıldanmaya başladı:

”Gazanfer! Mücahit! Muzaffer haaa! En karanlık gününde çocuklarına bu isimleri veren millet, bir yerde toprağa gömülse bile başka yerden fışkırır!” (…)


Ey Boğazın hülyalı suları! Şimdi hürriyetin neşesiyle yeşil tepelerin eteklerine köpüklü dalgacıklarınızla danteller işliyorsunuz.

Sizleri çiğnemeye gelen o çelik devlere karşı kükreyemez miydiniz? Bir millet, bir ümmet, bir medeniyet kaderini sizlere emanet etmişti.

Yüzyıllardan beri canları pahasına sizleri koruyana sadakatinizi esirgememeniz için Cideli Mehmet Çavuş’un, Lâpsekili Ali’nin, Kilitbahirli Yüzbaşı Hasan’ın, Libyalı Üsteğmen Mevsuf’un kurban olmaları mı lazımdı?

Siz ey Kanlısırt, Kocaçimen, Kabatepe, Alçıtepe! Baharın şu günlerinde üzerinize bir gelinlik gibi düşen güneşin pırıltıları altında bahtiyar uyuyorsunuz.

Pütürgeli Bilal, Yozgatlı Kınalı Murat, Ezineli Yahya Çavuş, Konyalı Mıstık ve 253 bin vatan evladı kemiklerini size siper etmeseydiler; haliniz nice olurdu?!

Bedelinizin ağırlığını göstermek için mi alev saçan namlulara karşı lavlarınızı püskürtmediniz?!

Ve siz ey hayatlarının baharında şahadet mertebesine erenler! Âlemlerin Rabbi sizler için “Diridirler!” derken destanınızı fanilerin yazamayacağına da işaret ediyor.

Biz yazamasak da, kanlarınızla yoğurduğunuz tepelerde rüzgâr ebediyete kadar cenginizi terennüm edecek, mahzun vadilerde sütün sütün Fatiha’larla yükselen mezar taşlarınızı gökler selamlayacak!

"alıntı"

Hiç yorum yok: