8 Ocak 2010 Cuma

HER TERCİH BİR VAZGEÇİŞTİR..!


Bir arkadaşımı hacca uğurlamaya gitmiştim. Çok heyecanlıydı, daha gitmeden çok farklı bir atmosfere girmiş gibiydi.

Sevgili peygamberimize ve kutsal topraklara Rabbimin evine bizden de selam götürmesini rica ettim. Oralarda bizler içinde dua etmesini Rabbimizin bizlere de haccı nasip etmesini diledim.

Ne kadar kalacağını sorduğumda, arkadaşım elli gün civarında Allah nasip derse deyince çok şaşırmıştım. .

Ben nedense kısa dönem yaparlar diye tahmin ediyordum. Çünkü arkadaşımın iki mağazası vardı mağazalarla bu uzun zamanda kim ilgilenecek dedim? Arkadaşım; şaşkın şaşkın yüzüme bakarak;

…..Sana senin hep söylediğin bir cümleyle cevap vereyim dedi,”HER TERCİH BİR VAZGEÇİŞTİR” eğer değer verdiklerimizden Allah için vazgeçemiyorsak imanımızdan şüphe etmeliyiz.

Elindeki bardağa süt doldurmak istiyorsan, önce bardaktaki suyu boşaltmayı göze almalısın. Zira dolu yüreğe başka bir sevgi sığdıramazsın, sığdırmaya uğraşsan da çok eğreti olur, mağazaları Mülkün gerçek sahibine emanet ettik başına da birer bekçi koyduk.

Allah’tan rızasını talep etmeye gidenin, cennet umuduyla yola çıkanın dünya çöplüğünde ne gözü olur ki, dedi.

Arkadaşıma bu soruyu sormuş olmaktan utancımdan yerle bir olmuştum. Yüzüne bakamadan, Rabbim tercihinin mükafatını versin deyip ayrılmıştım. Eve gelirken hep söyledikleri beynimde döndü durdu. Hayata dair kendi tercihlerimi düşündükçe beynim karıncalandı.

Bizim binanın önünde yer olmayınca arabayı komşu binanın önüne park edip, her zamanki alışkanlığımla bahçelerindeki güllere baka baka yürürken, komşuyu güllerden birini budarken gördüm. Ve günün ikinci gafını yapıp komşuya selam vermeden,


…..Komşuuu ne yapıyorsun? Diye bağırmaya başladım. Komşu şaşkın bir halde bana dönüp;

…..Keşke önce selam verseydin. Gördüğün gibi gülü buduyorum. Bunda kızacağın ne vardı anlayamadım? Dedi.

…..Komşu kusura bakma kabalığımı hoş gör, ben her buradan geçişte mutlaka durur güllere bakar dallarında kaç tane gül var diye sayar kuruyanlara üzülür yeni açanları gözlerimle okşar geçerim. Budadığın güller henüz solmamış ki neden buduyorsun? Nasıl onları çöpe atacaksın nasıl kıyıyorsun?

Komşum biraz alaycı birazda beni teskin edici bir sesle;

…..Madem gülleri bu kadar seviyorsun, neden güllerin nasıl yetiştiğini bilmiyorsun? Ben bu gülleri sık sık budamasam yeni güller açmaz ve sende bu bahçeye bir daha dönüp bakmazsın. Gül dalında sürekli gül görmek istiyorsan, gül ağacının daha gür olmasını istiyorsan sık budamalısın.

Daha gür dallar için ve daha çok açacak olan güller için açmış birkaç gülü feda etmelisin. Bulmayı umut ettiğin kaybettiğinden daha cazipse gözünü kırpmadan benim yaptığımı yapıp kesip makasla gülleri götürüp çöpe atacaksın.

Arkasından gülerek ekledi;

…..Şimdi sen ya gidip o çöp kutusunun başında solan güllere bakıp bakıp ağlarsın, gül çöpte solar sen başında solarsın, yada bahçede budanmış gül dalının başında durup onun dalında açan yeni güllere bakıp gözünü gönlünü hoş edersin.

HER TERCİH BİR VAZGEÇİŞTİR Seninse kârda veya zararda oluşun neyi ne için feda ettiğindedir. Dedi.

…..Bu iki oldu. Dedim. Ne iki oldu dedi? Boş ver dedim.

…..Komşu haklı olan sensin duygusal bakan benim ama mevsim kışa girdi sence bu mevsimde yinede güller açar mı? Dedim.

…..Güneşi görürse açar şayet göremezse kıyamet kopmazsa önümüzde bahar var. Her bahar yeni bir ümittir yeniden varoluş. Ben bunları ümit ederek budadım. Dedi.

…..Ümit etmek dedim sonra sustum. Sonra nasıl dedim yine sustum. Halimi gören komşum bir açıklama getirdi;

…..Eğer Hz. Yusuf’ Allahın rızasına nail olacağını ve cennetle mükafatlandırılacağı ümidini taşımasaydı Züleyhaya karşılık Zindanı tercih etmezdi. Züleyha(80 yıllık dünya hayatı)=kısa bir dönem mutluluğu.

Zindan= Allahın rızası+ebedi cennet hayatı. Hz. Yusuf’un bu tercihi yaparken şu budadığım gül gibi canı acımamış mıdır?

Düşünki insanın arzuladığı hayat ellerinin altında olduğu halde bundan vazgeçmesi öyle kolay mıdır? Ama Züleyha’dan vazgeçmeseydi Mısıra sultan olamazdı.

Züleyhayı tercih etseydi hayatı boyunca Züleyha ya köle olarak, Mısırda da köle olarak yaşardı.

…..İşte olaylara bu noktadan bakıp neyi neye tercih ettiğimiz çok önemli.

……Evet komşu sanırım benim bugün yaşadıklarımın ve Allah ömür verirse yaşayacaklarımın anahtar kelimeleri;

“Her tercih bir vazgeçiştir” ve

“Ümit etmek” Sence ben bunları başarabilecek miyim? Dedim. Attığın her adımdan dolayı Allahtan korkar, aklını duygularının önüne geçirirsen başarırsın dedi.

Eğildim yere düşmüş gülleri aldım; kokladım, kokladım bir daha kokladım… yine de doyamadım.(alıntıdır)


2 Ocak 2010 Cumartesi

Aşılar nasıl doğdu?


Focus dergsi 1995 yılında yayınladığı bu yazıda çiçek aşısının ilk olarak İngiliz tıp doktoru Edward Jenner tarafından bulunduğunu yazmaktadır.


Oysa ki ilk çiçek aşısını Osmanlılar bulmuştur ve ilk uygulama da Edirne'de başlatılmıştır.


Edward Jenner bu uygulamasını İngiltere'de 1775 yılında yapmıştır ancak tarihi kaynakları incelediğimizde bu tarihin öncesinde,1717 yılında yani bundan 58 yıl önce çiçek hastalığına karşı aşılma Osmanlı'da mevcuttu.


Bu aşının İngiltere'ye nasıl ulaştığını ise Lady Montagu'nun The Turkish Embassy Letter's adıyla yayınlanan mektuplarının yer aldığı kitaptan öğreniyoruz.Mary Wortley Montagu (Lady Montagu) 'nun eşi Edward Wortley Montagu, 1716'da İngiltere elçisi olarak İstanbul'da göreve başladı.


Lady Montagu Osmanlı topraklarında geçirdiği iki yılı ülkesindeki arkadaşlarına yazdığı mektuplarda anlattı.Lady Montagu, çiçek hastalığı geçirmiş ve yüzünde hastalığın izleri kalmıştı. O dönemlerde İngiltere'de bu aşı bilinmiyordu. İngiliz elçisinin eşi, çiçek aşısının Osmanlı topraklarında yaygın bir şekilde kullanıldığını hayretle gördü. Hafif çiçek çıkaranlardan alınan cerahat çiçek çıkarmayanların derisine çizilerek sürülüyordu.


Lady Montagu, Osmanlı topraklarında bu aşının nasıl yapıldığını görünce, oğlunu da aşılattı. Bu tatbikatı arkadaşına mektubunda anlatınca, çiçek aşısı Avrupa'da öğrenildi.


Lady Montagu mektuplarında aşıdan şöyle bahseder;

...Bizde pek çok yaygın ve zalimane olan çiçek hastalığını burada keşfettikleri bir aşı ile önlüyorlar. Birçok kocakarının sanatları sırf bu ameliyatı yapmak. Aşılanma için en uygun zaman sıcakların sonu, sonbaharın başlangıcı. O zaman aile reisleri ailelerinde çiçek hastalığına tutulmuş kimse olup olmadığını öğreniyorlar ve birkaç aile toplanıyorlar.


Sayıları on beş on altıyı bulan aile toplulukları bu aşıcı kocakarılardan birini çağırıyorlar ve ceviz kabuğu içine doldurulmuş çiçek hastalığı aşısını hangi damardan açılmasını isterlerse, o damarı büyük bir iğne ile açtıktan ve iğnenin ucu kadar aşıyı buraya koyduktan sonra yarayı bağlıyor ve üzerine bir ceviz kabuğu yapıştırıyorlar.


Bütün bu ameliye sırasında en küçük bir acı hissedilmiyor. Aynı şeyi dört beş damara daha yapıyorlar... Aşı için vücudun kapalı yerleri tercih ediliyor. Aşılanan çocuklar sekiz gün oynuyorlar, bir şey olmuyor.


Daha sonra bir sıtmaya tutuluyorlar ki iki gün, üç gün yatakta yatıyorlar. Yüzlerinde yirmi otuz sivilce çıkıyor. Fakat sekiz gün içinde hiç hastalığa tutulmamış gibi oluyorlar. Açılan yaralar hastalıkları boyunca akıp çiçeğin zehrini atıyor, başka taraflara yayılmasına mani oluyor. Her sene aynı ameliye binlerce çocuğa yapılıyor...


Aşıdan kimse ölmüyor. Aşının faydasına inandığım için sevgili yavruma da yaptırmaya karar verdim. Vatanımı çok sevdiğim için aşının oraya da girmesini isterim...
(Lady Montagu, Türkiye Mektupları, 1717-1718, çev. Aysel Kurutluoğlu, s. 66-67.)

Ayrıca Londra'ya döndükten sonra da bizzat kendisi Çiçek aşısını İngilizlere tanıttı. Osmanlı uygarlığını övdü.


Aşının işlevini ve ilk aşılama yöntemini keşfedenler Çinli­lerdir.


Günümüzden 2000 yıl ön­ce çiçek hastalığına karşı, hasta kişinin vücudundaki yaraların kabuklarını toz haline getirip burun­larına çekiyorlardı. Bu yöntemle mikrop alma oldukça tehlikeliydi. Çünkü, hastalığın birdenbire ge­lişmesine, hatta ölümle sonuçlan­masına yol açabiliyordu.


Buna rağmen "çiçeklenme " adı verilen bu önlem, 18. yüzyıl Avrupasında yaygın olarak kullanılıyordu.Bu çağda, bir köy hekimi olan Edward Jenner, İngiltere'de çift­liklerde çalışan bazı genç işçilerin sanki aşılanmış gibi çiçeğe karşı bağışık olduklarını gördü.


Bunların hepsinin, süt ineklerinden ge­çen ve çok hafif bir hastalık olan "inek çiçeği" virüsünü eldeki sıy­rıklar gibi yollarla aldıklarını sap­tadı. İnek çiçeği ile çiçek arasın­daki yakınlığı bulan Jenner, inek çiçeğine tutulanın çiçeğe yakalan­mayacağını düşündü.


1796'da bir çiftlik hizmetçisinin yaralarından aldığı virüs aşısını James Philipps'e verdi. Üç ay sonra da genç çocuğa çiçek virüsü bulaştırmaya çalıştı. Sonuç olumsuzdu. İnek çi­çeği aşısı çiçek hastalığına tutul­mayı önlüyordu.


İşte aşı böyle doğdu.Bulaşıcı virüs hastalıklarına karşı bağışıklama yöntemlerini ise Louis Pasteur geliştirdi.