31 Aralık 2008 Çarşamba

YILBAŞI..! "ZAMAN"



YIL, zaman ölçüsü... Zaman, felsefede “Ruh”un karşılığı. “ZAMAN SONSUZ DAİRE, İLK VE SON NOKTA NEREDE?” diye soruyor şairimiz.

Bir diğer şâirimiz de “Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında” diyor. Bugün Türkiyemiz’i böyle bir zaman kaymasına uğramış görüyorum. Maneviyatçılar laik, muhafazakarlar evrenselci, liberaller de küreselci, bazı laikler de ulusalcı olmuşlar. Buna da değişerek gelişme, çağdaşlaşma diyorlar.

İkiyüzlü Avrupa MECLİS’TE her iki taraf birbirini yalancılıkla suçlayıp, üç nokta ile noktalıyor. Dışişleri Bakanımıza göre, “TCK’nın 301. maddesi ülkemizin imajını Gece yarısı Ekspresi’nden daha fazla zedelemekte.” Hükümetin AB’den gelen her sözü emir telakki etmesi, hatta bir adım önde olması, “Ermeni soykırımı vardır” diyenleri cezalandıranların isteği üzerine “Ermeni soykırımı yoktur” diyenleri neredeyse cezalandırmaya varan yatıkliği değil de Türklüğü, Meclis’i, milleti, devleti, askeri hakaret hedefi yapanları mahkûm eden 301. madde zedelemekte. Türk’ün adını anmak sanki ayıp olmuş. Çoğunluk azınlıklara kurban edilmekte. Ya ikiyüzlü Avrupa onun o maddeci ve menfaatperest imajı. O boyuna süslenip püslenmekte.

Bölgemiz yangın yeri... Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda vali gönderdiğimiz yerlerde, kan gövdeyi götürmekte. Patlamalar, suikastlar, işkenceler ve Türkiye’yi adım adım köşeye sıkıştıran hazırlıklar... Aleni ihanetler... Çuvallar, çuvallamalar.
Ve daha niceleri eğer bu geceki vur patlasınlar değişseydi ne kadar güzeldi ve ne kadar iyi olurdu. Ne var ki binlerce sene önce hakikatler ortaya konmuş “Hicret, kötü huylardan hicrettir”. Yoksa istediğin kadar seyahat et. Acaba gelecek yıl dediğimiz zaman parçasında insanlar rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, kapkaç, ırz düşmanlığı, cinayet gibi kötü huylardan birazcık olsun vazgeçecekler mi? Toplumda bunun kefili hangi müessesedir? Hangi kaide? Hangi hatıra? Bir nebze ümit...

KIBRIS’TAKİ Kanlı Noel’i unutmayan “Bir adım önde olacağım” diyebilir miydi? “Kızım Fatıma hırsızlık yapsa onun da elini keserdim” diyeni unutmayan oğluna şirket kurdurabilir miydi? Akritas Planı’nı ve Sandallar Katliamı’nı unutmasa Talat efendi, “İzolasyonlar kaldırılsın Maraş’ı veririm” diyebilir miydi?

Ne var ki insanlar kanlı dünya savaşlarında bile yılbaşını çok eski ve vazgeçilmez bir hatıra gibi kutlamaya çalışmışlardır. İbadetlerin âdet haline gelmesinin aksine, eğlencelerin ibadet haline gelmesi daha renkli oluyor galiba. Hele içinde bir nebze de ümit olursa. Bense bu gece yurttaşlarıma ve bütün insanlara “Felekten yılda bir gece olsun çalalımda kalmayan, bütün bir ömrü ve insanlığın geleceğini garanti etmeyi hedef alan bir mutluluk, beden, zihin ve ruh sağlığı arayışına dönük uyanış dileklerimi sunarım.

Yâni değişerek nefse, menfaate, ticarete, iktidara ve tekebbüre doğru gelişmeyi değil, hayra, güzele, gerçek insanlığa, doğruya ebedi gerçeğe, ne olursa olsun, sadakati yâni gerçek gelişmeyi temenni ederim.

İşte o zaman “İçinde olunmaya değer bir zaman” olur. İnşallah...
ERGUN GÖZE

29 Aralık 2008 Pazartesi

Coca Cola-Pepsi-Cola Turka-benzerleri ve Faydaları !!!


Büyük olasılıkla az sonra okuyacağınız birçok şeyi siz zaten daha önceden biliyordunuz (!) ya da bilmeyenler "hadi canım, saçmalık " diyeceklerdir.
Eğer öyle olduğunu düşünüyorsanız, burada anlatılanlara inanmadıysanız denemesi bir cola parasıdır. Yani bir kutu Coca Cola veya Pepsi yeterli Gelelim COCA COLA ve PEPSİ ile ne gibi pratik işler yapabileceğinize:
TUVALETİ TEMİZLEMEK İÇİN: Bir kutu kolayı klozetin içine dökünüz. Bir saat kadar bekleyiniz ve sifonu çekiniz. Koladaki sitrik asit helâ başındaki lekeleri yok edecektir.
KROM TAMPONLARDAKI PAS LEKELERINI YOK ETMEK İÇİN: Arabanın tamponunu Coca Cola''ya batırılmış bir sigara paketinin içindeki alüminyum folyosuyla iyice ovunuz. Tertemiz olacaktır.
AKÜ KUTUP BAŞLARINDA ÇAPAĞI TEMİZLEMEK İÇİN : Bir kutu kolayı kutup başlarına dokun ve bütün çapak yok olsun. PASLANMIŞ BİR CIVATAYI SÖKMEK İÇİN : Coca-Colaya batırılmış bir bezi bir kaç dakika paslı cıvatayı uygulayınız. Bir kaç dakika sonra rahatlıkla dönecek ve çıkacaktır.
ELBİSENİZDEKİ YAĞ LEKESİNİ ÇIKARMAK İÇİN : Bir kutu kolayı lekeli giyeceklerin üstüne boşaltın, deterjanı ekleyin ve her zaman yıkadığınız gibi yıkayın. Coca-cola yağ lekelerinin yok olmasına yardım edecektir. Ayrıca araba ön camlarındaki her türlü kuş pisliği yapışan sinekler veya ağaçlardan dökülen toz, polen, yapışkan maddelerin çıkarılması en iyi madde COCA COLA PEPSI ''dir. * *
Haa... İsterseniz bu çok kuvvetli temizleyicinin geriye kalanını içersiniz. Bakin bu da bir fayda. Fayda ise eğer??? Peki, nedir bu Cola''nin bu kadar etkileyici temizliklerde bile kullanılabilmesinin sebebi?
Coca-Cola ve Pepsi''nin ortalama pH değeri 3,4 tur. Bu asidi de dişleri ve kemikleri eritmek için yeterlidir. Temizliklerde bu kadar etkili olmasının sebebi budur. Aslına bakarsanız Cola ile dünyada kimsenin tavsiye edemeyeceği KARBONDİOKSİT içiyoruz. Hani şu dışarı atmak için devamlı nefes alıp verdiğimiz, atmak için uğraştığımız KARBONDİOKSİT...!
2001 yılında Delhi Üniversitesinde "kim daha fazla Coca-Cola içecek" diye bir yarışma yapıldığında, sekiz litre Coca-Cola içerek kazanan ve 10 dakika İçerisinde herkesin gözü önünde ölen kişinin haberini duymuşsunuzdur.
Neden öldü? Çünkü çok fazla karbondioksit almıştı ve kanında yeterli oksijen yoktu. Başka bir örnek: Kırılmış dişinizi bir şişe Coca Cola''nin içine koyun ve 10 gün sonra bakın... Diş 10 günde büyük oranda erir. Hâlbuki dişler ve kemikler ölümden sonra bile en fazla dayanabilen organlarımızdır... Bir şişe kola içerek midenize ve dişlerinize ve bağırsaklarınıza ne yaptığınızı bir düşünün...
Peki bunları niye yazdık ve niye herkes okusun istiyoruz? Bu Coca-Pepsi ve benzerleri ile ilgili gönderilen yazı; genç bir grubun ortak platformlarda aldıkları bir kararın ürünüdür. Bu yazı İnternet üzerinden gönderilerek yayılması amaçlanmıştır. Zaten onlar da büyük kartellerden boyalı medyadan ya da yaz eylemcisi kimi sivil toplum örgütlerinden destek beklemiyorlar. Yoksa bu tiplere yaptıkları parasal desteği ya da promosyon adı altında verilen "sus" paylarını vermezler.
Bu kadar zararlı bir içecek nasıl olurda bu kadar bilinçsizce tüketilebilir ve biri Amerikan firması olmak üzere bu şirketler bu kadar kâr elde edebilir? İşte bu bilinçsizliği önlemek için çevrenize, sevdiklerinize ve özellikle çocuklarınıza bunları anlatın. Belki bu kampanya fazla bir ses getirmeyecek olabilir. Ama ne kadar kişiye ulaşırsa o kadar büyük etki yapacaktır.
Destek olmak için yapmanız gereken tek şey; bu yazıyı olabildiğince fazla kişiye ulaştırmak, anlatmak...

25 Aralık 2008 Perşembe

Bayrağımız


BAYRAĞIMIZ

Bizim bayrağımızdaki "ay" da, İslâmiyet'i simgeleyen "hilâl"den başkası değildir.

İlk defa III. Selim zamanında, kırmızı zemin üzerindeki hilâlin önüne sekiz köşeli yıldız yerleştirilmiş; 1842'de bu yıldız, bugünkü 5 köşeli yıldıza dönüşmüş ve bugün kullandığımız bayrak ortaya çıkmıştır.

Bugün bazı İslâm ülkelerinin bayraklarında farklı renklerde de olsa ay-yıldızın kullanılması, diğer bir kısmında ise sadece ayın yer alması, "hilâl"in İslâmiyet'i sembolize etmesindendir.

Bizim bayrağımızdaki ay, gökyüzündeki "hilâl"den biraz farklı, stilize bir aydır. Osmanlı sembolü olarak, bizim kullandığımız ay-yıldızın aynısını kullanan Müslüman toplumlar da vardır.
1936'da çıkan Bayrak Kanunu ile kesin ölçüleri verilen bayrağımız, bize Osmanlı Devleti'nin mirasıdır.

Sadece bağımsızlığımızı değil, aynı zamanda mukaddeslerimizi ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e devletimizdeki devamlılığı da simgeler.

İnsanlık Tarihinin en kötü alışkanlığı " Sigara "




İnsanlık tarihinin en tuhaf alışkanlığı

Bir damacana su bidonunun üzerinde “Bu su zehirlidir, içerseniz öldürür” yazmış olsa, hiç tereddüt etmeden içer miydiniz?
Demek istediğim şu…
Yaptıkları işe en hayran kaldığım sektör hangisi biliyor musunuz?
Sigara üreticileri…
Ben bu adamların mesleki kurnazlıklarına, yaptıkları işe şapka çıkarıyorum ve “pes, ancak bu kadar olur” diyorum...
Düşünebiliyor musunuz, bunlar zehir satarak, milyonlarca insanı göz göze öldürerek, on milyonlarcasını hasta ve malul hale getirerek para kazanıyorlar ve sanki hiçbir fenalığa bulaşmamışlar gibi sırça köşklerinde gül gibi yaşayarak geçinip gidiyorlar. Yıllık kazançları 250 milyar dolardan fazla.


Açıkça söylüyorum katil bunlar…
Ülkemizde sigaradan yılda 120 bin kişi, dünyada ise yılda 5,5 milyon kişi ölüyor. Sakat doğumların yarıya yakını sigara kullanan annelerden kaynaklanıyor. Şu işe bakın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü verilerine göre, İstanbul’da çıkan yangınların bile yüzde 50’si sigara kaynaklıymış.


Lafı eğip bükmeden söyleyebiliriz: İnsanlık; tarihin hiçbir döneminde bu kadar aptal yerine konulmadı, göz göre göre bu kadar aşağılanmadı, bu kadar sömürülmedi. Hamalın ağzında da sigara var, Harvard’lının da… Kimi başbakanın da var, kendi başını barındıramayacak kadar geliri olmayanın da…


Tablo sadece acıklı değil, aynı zamanda gerçekten de komik… Parayla sigara alıp ondan kaynaklanan nedenlerle ölüme gitmek, kendi kiralık katiline ödeme yapmak gibi bir şey.
Hem ben bu sigara üreticilerine mesleki anlamda neden hayran olmayayım ki…
Bu sektörün tepe yöneticileri kendi ürettikleri ürünü kullanmayan, kendi aile ve özel yaşamlarında sigaradan uzak duran insanlar çoğunlukla. Sigaradan kazandıkları o muazzam paraları yiyecek kadar uzun ömürleri olsun diye ellerini sürmüyorlar kendi ürünlerine…

Bir kez kullanmamış…
Tıpkı, kendi ismiyle dünyanın en ünlü kozmetik markasını oluşturan Helena Rubinstein gibi… Bu hanımefendi ürettiği kozmetik ürünlerden milyarlarca dolar kazanmasına rağmen, kendi özel yaşamında hep sadeliği ve doğallığı savunmuş, “kadın ancak kendisi olursa güzel olur” düşüncesinde olmuş. 1965 yılında 93 yaşında vefat eden Helena Rubinstein, ömrünün son günlerinde, ürettikleri ürünlerinden hiçbirini bir defa bile olsun kullanmadığını itiraf etmişti.
Sakıp Sabancı’yı defalarca televizyon programlarına konuk ettim. Yayın öncesi en büyük ricası, “Şu sigara olayını bana sormayın. Bende biliyorum ne kadar zararlı olduğunu ama en çok parayı da ondan kazanıyorum” diyordu.)

Vali Bey diyor ki…
1987'den beri her yıl Dünya Sağlık Örgütüne üye ülkeler tarafından 31 Mayısta ''Dünya Sigarasız Günü'' kutlanıyor. Dolmabahçe Sarayı’nda bu amaçla düzenlenen programlardan birindeydik önceki gün. Sigarayla Savaşanlar Derneği’nin (SSD) ‘’İnsanlığın Gerçek Dostları’’ ödül törenine katılanlardan İstanbul Valisi Muammer Güler, “kimse iş stresi mazereti arkasına sığınarak sigarayı bırakamadığından dem vurmasın. İstanbul gibi büyük bir kentte görev yapıyorum. İşimin ne kadar stresli olduğu ortada… Ben bu mereti yıllarca içtikten sonra İstanbul’a gelince bırakmışsam, herkes bırakabilir” dedi.


Daha çarpıcı olan bir veriyi ise, SSD Başkanı olan, aynı zamanda İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı yapan Dr. Mustafa Aydın verdi. New York Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde sonuçlanan bir araştırmada, 40 nefes nargilenin 54 paket sigara içmekten daha zararlı olduğunun tespit edildiğini söyledi. Malum ülkemizde, nargile sanki zararsızmış gibi bir hava pompalanıyor ve kullanımı giderek yaygınlaşıyor.

Türk gibi içmek…
İtalyanlar üst üste sigara içenler için “Türk gibi içmek” deyimini kullanıyorlar.
Sahiden de içti mi böyle içmek lazım. Yarım insan olarak öksürerek tıksırarak ve bir sürü sağlık problemleriyle boğuşarak yaşamaktansa, erken ölüp ağız tadınca gitmek daha makul görünüyor bana da. Her sigara insan ömründen 5 dakika çalar sözüne inanası gelmiyor insanın. Dünyada 2 milyar sigara tüketicisi varmış. Öyle olsa 3’te biri boş kalırdı dünyanın (Bazıları gözünü toprak doyursun Osman Bey diyecekler ama hani dünyanın üçte biri boşalmış olsa fena mı olurdu…)
İşin şakası bir yana içenlere afiyet olsun. Geride kalanlarla üstesinden gelmeye çalışacağız artık şu sorunlarla dolu dünyanın.


Sözün kısası, insanlara zehir satarak ve başkalarının sağlığından çalarak Karun kadar zengin olma fırsatı vermeyin şu sektörün temsilcilerine. İşletilmediğinizi, bu oyunu yemediğinizi gösterin ve bırakın şu mereti.


Üzerinde “bu su zehirlidir” yazan şişenin suyunu içmezsiniz de, üzerinde kocaman harflerle “Bu sigara öldürür” yazan paketi neden içersiniz ki?
İnsanlık tarihi gerçekten de böylesine tuhaflık, böylesine garabet görmedi…
Kamera şakası gibi inanın olan biten ama perde arkasında yıllık 5,5 milyon ceset var.
Başka ne diyeyim.
Bari siz bu oyuna gelmeyin.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Milli Kimliğimiz..!


Son iki üç haftadır dile getirilen tepkileri gazetelerden okuyor, televizyonlardan seyrediyoruz.

Geçmişte Hrant Dink'in Genel Yayın Yönetmenliği'ni yaptığı Agos gazetesinin önünde toplanan kalabalık sık sık "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz" sloganları attı. Cinayetten sonra Taksim'den Şişli'ye yürüyen yüzlerce insanın da bu sloganı attığını gördük televizyonlarda*

Bu da yetmezmiş gibi Hrant Dink'i öldüren silahın tetiğini çeken zavallı maşanın ve onu cinayete azmettirip kullanan ve kim oldukları henüz tespit edilemeyen (muhtemelen de tespit edilemeyecek olan) dış güçlerin ve onların işbirlikçilerinin suçu, tüm Türk milletine yüklendi. Türkiye'nin Hrant Dink'i koruyamadığından, suçun bizde olduğundan bahsedildi sürekli* Televizyon kanallarından sürekli Türkiye'yi ve Türk milletini hedef tahtasına koyan bir yayın, özeleştiri yaparmış gibi bir üslupla tekrarlandı durdu, bilinçlere işlendi.

Toplum, şu dakikada bile, hala tek yanlı bir propagandanın bombardımanı altında tutuluyor. Acaba bu şartlar altında bir kişi de çıkıp su soruları sormuyor mu kendi kendine ?
Neden üç beş hain ve onun arkasındakiler bu cinayeti işlediler diye ben suçlu oluyorum ?
Neden Türkiye, neden Türk milleti suçlu ilan ediliyor ?
Ben mi öldürdüm Dink'i ? Biz mi öldürdük ?

Devletten koruma bile talep etmeyecek kadar isminde "Türk" olan her şeye karşıt olan, yazdığı bir yazıda Türklerin kanının zehirli olmasından bahseden, soykırımı utangaç bir şekilde savunan biriydi Dink* Hrant Dink'in kızı Sera Dink'in cinayetten hemen sonra "babamı vurdular şimdi kanları daha mı temiz oldu ?" (Sabah, 20.1.2007) şeklindeki sözlerinin, olayın yarattığı hınç ve şoktan kaynaklandığı söylenebilir. Ama bu tür şok anlarının kişilerin bilinçaltında yer etmiş hakiki duygu ve düşüncelerini ortaya çıkardığı da bir gerçektir. Hrant Dink öldürülmeli miydi peki ?

Bu soruya yanıt vermek bile gereksiz aslında. Tabii ki, hiçbir gerekçe Hrant Dink'in öldürülmesini kabul edilir kılamaz. Bu bir cinayettir, insan hayatına yönelmiş bir vahşettir. Onun için bu cinayeti lanetliyorum ve ne Hrant Dink'in ne de başka bir insanın yaşamına kastedilmesine ve katledilmesine hiçbir şekilde onay vermiyorum. Ama bunu söylemek beni "Hrant" yapmaz, yapamaz.
BEN HRANT DEĞİLİM !.. HİÇ BİR ZAMAN OLMAYA DA NİYETİM YOK !.. Çünkü onun gibi düşünmüyorum. Onun el ele olduğu, işbirliği içinde bulunduğu kimseler ve çevrelerle işim olmaz. Ben ne ayrılıkçılıyım, ne Kürtçüyüm, ne mandacıyım, ne de Ermeni milliyetçisiyim. Onun için de Hrant Dink de değilim, Ermeni de değilim. Üstelik bu bahiste etnik kökenimin hiçbir önemi de yok. BEN BİR TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞIYIM. Sadece Hrant Dink katledildiğinde değil, Doğu'da şehit olan her askerimiz, her yurttaşımız için içim cız ediyor.

Bugün " Hepimiz Hrant'ız*" diye bağıranların acaba kaçı, daha önce şehit olan Mehmetçiklerimiz için " Hepimiz Mehmet'iz*" diye haykırabilir acaba ? Askerlerimizin ve Polislerimizin cenazesinde kaç kişi yürüdü ?..

Kaç Sivil Toplum Örgütü, kaç parti lideri ya da üyesi " Eğer bu ülkede yaşamanın bedeli oğlum gibi yiğitlerin gitmesiyse gider. Bir oğlum daha var, oluyorsa alın onu da götürün" diyen şehit babasına bir başsağlığı diledi ? Ben isterim ki ne Hrant ölsün, ne Asker-Polisimiz !.. Silahlar değil, insanlar konuşsun, "yüz çiçek açsın, yüz fikir yarışsın." Ama böyle düşünmek beni Hrant yapmaz, yapamaz. Çünkü Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya ve bölmeye çalışanlarla ne işim olur, ne işbirliğim* Peki Hrant Dink böyle biri miydi ?

Yanıtı merak edenler şu adrese bir göz atsınlar : http://www.koxuz.biz/ Ve sonra herkes kendisinin kim olduğunu, kimden yana olduğunu bir kere daha düşünsün. Televizyonların değil, aklının sesine kulak vererek ama*